26 Kasım 2009 Perşembe

Mesnevi' den





582. Seher vaktinde aşkının ezanını canımın kulağı işitir.

O ezan âşığa der ki:

"Ateş gibi yakıcı belâlarla dolu olan şu dünyadan sıçra,

kurtul da gel benim sevgi ateşime gir, yan!"

Fe'ilâtü, Fâ'ilâtün, Fe'ilâtü, Fâ'ilâtün

(c. III, 1249)



•Senin güzelliğinin üzerlik tohumu oldum. Artık benim vatanım ateşin tam ortasıdır. Mademki ok senin okundur; elbette kolun ateşten yayı çeker.



•Âşığın canı yanınca sevgiliden baş çıkarır. Kim ateşinde yanmıştır da ateşin canı olmamıştır.



•Ancak gönlümü yak, gönlümden başkasını yakma! Çünkü bağrım senin ateşinle dağlanmıştır. Gönlüme bak da ateşten olan kılıcının açtığı yarayı gör!



•Ateşin çıkardığı kıvılcımlar, yanmış yakılmış kişiye sıçrarsa, o kişide ateşten nişaneler, izler bulur.



•Senin aşkının gamı ateşlidir. Beni ağaç gibi kurutur. Ağaç kuruyunca da ateşte yanmaktan başka bir işe yaramaz.



•O kişi ne mutlu kişidir ki, onun yasemini de gülü de bahçede bitmez de, senin ateşinde biter. Ateşin safasını, ateşin dilinin tatlılığını ancak Halil İbrahim hazretleri bilir.



•Onun Halil'i duman gibi ateşe biner. Çünkü Halil sanki cehennemin kapıcısı Mâlik'dir de ateşin dizgini onun elindedir.



•Seher vaktinde senin aşkının ezanını canımın kulağı işitir. O ezan âşığa der ki: "Ateş gibi yakıcı ızdırapla, belâlarla dolu olan su dünyadan sıçra, kurtul da gel benim aşk ateşime gir, yan!"



•"Ateşlerle dolu ağzım, ateşin dilinden ne zamana kadar söz söyleyecek, ne zamana kadar yanmıştan, yakılmıştan bahsedecek?" diye tandıra benzeyen gönlüm soruyor.





Divan-ı Kebir den Seçmeler – Şefik Can – Cild 2

Mesnevi' den

584. Yaşayan kişiler kimlerdir? Hakk'ın aşkı ile ölen kişilerdir.

Mef'ûlü,Mefâ'îlün, Fe'ûlün

(c.III,1242)



• Dünyada bütün nefsânî isteklerden kurtulma, hiç bir şeye aldırmama, duygusuz, bayağı insanların sapık yolu mudur? Asla asla! Her iki dünya da bu yola düşenlerin, şehvanî duygulara sırt çevirenlerin kurbanı olsun, kölesi olsun. *



*"Biz dünyada zevk için yaşıyoruz." diyen Epicure (341-370) milâttan asırlarca önce bu fikri ortaya atarak "Zevkiye mezhebi”ni kurmuştur. Bir çoklarının sandığı gibi Epicure veya Epikoros "Hayatın gayesi zevkdir." dedigi zaman, ye iç eğlen, canının istediği herşeyi yap demek istememiştir.

Bizim Ziya Paşa'mızın dediği gibi:



"İç bâde, güzel sev var ise akl u şuurun,

Dünya varmış ya ki yokmuş ne umurun!"



(Aklın varsa, içki iç, güzelleri dost edin, dünya varmış, yokmuş diye ilgilenme. Sen gönlünün istediği gibi yaşamaya bak.) görüşünü benimsememiştir. Çünkü bizim zevk adını verdiğimiz şey, bedenimize ait nefsanî isteklerden asıl yaşayış, zevk ve safayı terk etmek, nefsini ayak altına alarak ruhen temiz kalmaktır. Nitekim Epicure; "Bu hayatın gayesi zevktir." dediği halde, kendisi bir bahçe içinde bir kulübede yaşıyor. Tam bir derviş gibi bütün isteklerden kurtulmuştu. Bu şekilde nefsanî ve şehevanî isteklerden kendini kurtararak mânevî zevki buluyordu. Namık Kemal merhum da bir beytinde:



"Kimi vicdana dokundu, kimi cism ü cana

Zevk namıyla ne yaptımsa pişman oldum"



demişti. Fuzûlî merhum da



"Bütün emelleri gönlünden eylemiş ib'âd

Ne verseler ana şâkir ne kılsalar ana şâd"

(Bütün istekleri gönlünden uzaklaştırmış, ne verseler ona şükrediyor, ne kötülük yapsalar Hakk'tan bilerek ondan memnun oluyor.) demişti. Alman mütefekkiri Fichte (1782-1814): "Bu dünyada da öteki dünyada da zevk için yaşayan kişiler, en kötü insanlardır." diye yazmıştır. Mevlâna bu konuyu

bir beyitte ne güzel hülasa etmiş.



•Ey dünyayı görüp de canı görmeyen kişi! Şunu bil ki dünya fânîdir ve bir nefesten ibarettir!



•Dünya dediğin bir yığın tozdur. Havaya yükseliyor, bu tozun içinde süpürge de kirlenmiş, süpüren de!



•Zavallı insan öldüğün, haşhaş gibi kırılıp döküldüğün gün, bu hayat meşgalesi, bu didinip durmalar neymiş görürsün, anlarsın.*



*" Mevlâna'nın bu gazeli bendenize, Tanzimat Edebiyatı öncülerinden Pertev Paşa'nın Jean Jack Rousseau'dan tercüme ettiği "Rûhun ölümsüzlüğü" adındaki su manzumeyi hatırlattı:



"Hâb-ı pür-ıztıraptır bu hayat

Doğmuşuz ölmek üzere vâ hayfa

Var ise zerre zerre zevkiyat

Onu da kahr-ı dehr eder ifnâ

Gideriz böyle cehl ü gafletle

Ka'r-ı girdab-ı mevte hasretle

Türlii mihnetle, bin meşekkatle

Mahv ü kemnâm eder bizi dünya

Bizse seyreyleyip bu bünyadı

Ararız tarhına nedir bâdi?

Hâliki, halkı sırr-ı icadı

Cümleyi bilmek isteriz hâlâ

Sıyrılıp rûh zulmet-i tenden

Süzülüp eyledikte azm-i vatan

O zaman hallolur bu şüphe ve zan

Bilinir hâsılı nedir mânâ"



(Bu hayat ıztıraplarla dolu bir rüya gibidir. Ne yazık ki biz ölmek için dünyaya gelmişiz. Yani anamızdan doğduğumuz andan itibaren ölüme doğru gideriz. Dünyada az da olsa zevkler vardır, fakat o zevkleri dünyanın kahrı burnumuzdan getirir. Bizler hayat yollarında bilgisizlikle, gafletle, hasretle ölüm girdabının derinliklerinde kaybolur gideriz. Akla gelmez çeşitli mihnetlerle, bin türlü meşekkatle dünya bizi mahveder, geçer gideriz. Adımız bile anılmaz olur. Halbuki bizler ölümü düşünmeden, kainatın nasıl yaratıldığına dair sebepler ararız. Yaratıcıyı, yaratılmışları, yaratılmanın sırlarını arar dururuz. Biz kendi halimize bakmadan her şeyi bilmek isteriz. Fakat ruhumuz beden karanlıklarından sıyrılarak

geldiği yere ruh alemine kendi asıl vatanına gidince, o zaman şüphelerden ve zanlardan kurtulur. Hayatın ne olduğu belli olur.)



• Şu hem gizli, hem apaçık olan meydanda bulunan aşk, ne kadar kan dökücüdür, ne kadar zalimdir?



• Onun eliyle öldürüldüğün gün, yaşamaya kavuşacaksın. Yaşayan kişiler kimlerdir; aşk yüzünden ölen kişiler!



"Hallac-ı Mansur "Muhakkak ki ölümümde hayat vardır." demişti.



• Aşkın gizli kalmasına imkân yok! Âşık olanın bütün sırları meydandadır.



• Aşk yoksa, zevk veren güzellik de yoktur! Bu ne güzelliktir; bu güzelliği alkışlayınız!





Divan-ı Kebir den Seçmeler – Şefik Can – Cild 2

Gel ey Ya Hacc [incesaz: Hac Yolu]

Gel ey! gurbet diyârında esir olup kalan insan,
Gel ey! dünya harâbında yatıp gâfil olan insan.

Gözün aç perdeyi kaldır Duracak yer mi gör dünya,
Kati mecnun durur buna gönül verip duran insan.
Kafeste tutiye sükker verirler hiç karar etmez,
Aceb niçün karar eder bu zindâna giren insan.



(Gönül) penceremizden süzülen cumanın ilk nûru can verdi bu mektuba, gönlü tertemiz canların sofrasına ikram olunduğunda yine nûr hatta nûrun ala nûr olacaktır. Bu yolculuk boyunca İncesaz grubuna Laszlo Kovacs tarafından yönetilen Macar Radyo Senfoni’nin eşlik ettiği HAC YOLU adlı eseri (219. mestmp3) yoldaş ettik. Parçanın orkestra düzenlemeleri Cengiz Onural ile birlikte besteci ve orkestra şefi Oğuzhan Balcı'ya ait.

Göklerde ve yerde ne varsa, O'ndan ister. O, her an yaratma halinde, yeni bir ilâhî tasarruftadır. [Rahmân, 29]

Halifetullah olan Hazret-i insan da, “iki günün bir olmasın” nebevi buyruğunca, hayra doğru her an yeni bir oluşta gerekir. İnsanın süzülmüşü müslüman, ince ve süzülmüş müslüman da sûfi ise ibnü’l vakittir. Mânası, sûfinin içinde bulunduğu âna göre en evlâ olan şeyi yapmasıdır. “Sûfi”, “hâle” kavuşup değeri arttığı için “vaktin oğlu” olmuştur. Yâni, geçmişi geleceği düşünmez, geçmişe üzülmeyi ve gelecek için kaygılanmayı bırakıp bulunduğu vaktin gereğini yapar.

Vakit, aşık ve maşukun vuslatına sahne bir mahşer provası olan Hac vaktidir. (Zilhicce) Lâkin hacca gitmek başka şey, hacı olmak daha başka bir şeydir. Eve gitmekten maksat, evin sahibini ziyarettir. Binayı değil mânayı görmektir. Esas olan evin Rabbine ibadet etmektir. Bunu çok iyi bilen Hz. Pir Mevlânâ, hacıları uyarıyor ve şöyle diyor:

Ey hacılar! Ey hacılar! Nerdesiniz, nerdesiniz.
Sevgiliniz içinizde, gelin, hele bir gelin siz!
Onlarca kez, o yollardan o eve gidip geldiniz.
Bir kez çıkıp dama bakın, ne hâlde kendi eviniz!
Hac yolunda zahmetiniz, bir define olsun size.
Sizde gizli defineye, siz kendiniz perdesiniz.
[Divan-ı Kebir, VII/14]



Hayatın bizzat kendisi bir ahiret yolculuğu, Hak yolunda bir hac yolculuğudur ama menasik-i Hac ile bütün bir ömre yayılmış olan kirlenmeden arınma söz konusudur, dileriz bütün kardeşlerimize Nasib ola Hacc, Hakk’ın yolunda mebrur, makbul ve hatta mergub...

Mebrur ve makbul, gereklerine uygun olarak yerine getirilmiş, günah ve isyan karıştırılmamış; sonrası, öncesinden daha iyi, zulüm ve ihanetten arındırılmış, ihlas ve samimiyetle sırf Allah için ifa edilmiş olan bir hacdır, hacdan mûrad.

Mekke’nin fethinden önce Kâbe putlarla doluydu. Müşrikler Kâbe’yi ıslık çalarak, el çırparak, çıplak vaziyette tavaf ediyorlardı. İbadeti adet ve eğlenceye dönüştürmüşlerdi. Haccetmek, Kainatın kalbi olan Mekke-i Mükerreme’yi, Kâbe-i muazzama’yı ziyaret etmek; bir bakıma kin, nefret, hırs gibi putlarla dolu olan gönül Kâbe’mizi putlardan arıtmaktır. İçimizdeki cahiliye Mekke’sini mânen fethetmek, laubali cereyan eden ibadet hayatımızı ciddi ve samimi bir kulluğa dönüştürmektir. Hacdan sonra en mühim husus, manevi putlardan temizlenen gönül Kâbe’mizi daima temiz tutmak ve manevi putları oraya yaklaştırmamak, tevhide sâdık kalmaktır.

Niyaz-i Mısri hazretlerinin
Sufiya esma’da kalma gel, müsemma dersin al
Bil müsemmadır heman talim-i esma’dan garaz

tavsiyesi gereğince mühim olan ad” (lafız) değil, “adlandırılan” (mana) olduğu için, hac seyr ü seferinde şu dünya imtihanında bina da kalmayalım da mânayı görelim erenler!

Cenâb-ı Hak, dilini talep ve dua için serbest bıraktığı an, bil ki sana ihsânda bulunmayı arzu etmektedir. [Şeyh İbn-i Ataullah el-İskenderi]

Vaktiyle hac yapmak, Allah'ın emrini yerine getirip rızasını kazanmak, haccın hâliyle hâllenip zevkiyle zevkyâb olmak Cenâb-ı Hak cümlemize nasip eylesin.

Ya Rabbi, lütuf ve keremini üzerimizden kaldırma. Kabul edeceğin duayı bizden tecelli ettir. Bize kulum de, sevgine, aşkına, muhabbetine mazhar kıl.

Ya Rabbi! Bizi sana yaklaştıracak amel ve ibadetlerle merzuk eyle, rızıklandır. Her halimiz ve hareketimiz senin rızana muvafık olsun, bizi kendi halimize bırakma! Daima hakikati göster, hatalardan muhafaza eyle, cümle ihvana dünyevî ve uhrevî saadetler ver, “yardan ayrı kalma” ateş-i azabından koru! Amin Ya mûin..

El-aman ya hu, aşk ile ya(n) ya huu

Vakt-i şerif, Aleme bayram olan Cuma,
ömür ve şahsiyetlerimiz, ahir ve akibet,
zahir ve batınlarımız hayrola, aşk ola, aşk ile dola,
Aşkullah, Muhabbettullah, Marifetullah,
Şevkullah ve Zikrullah gönüllere nakşola
Şefaat û nebi cümlemize nasib ola efendim

Umalım ki Mevlam söylediklerimizi önce bize duyursun,
sonra ihtiyacı olanlara tesir buyursun. . .

Sözü çok olanın, yalanı dahi çok olur imiş;
Yüksek müsaadelerinizle


Mevlam ateş-i aşkınızı ziyâde eylesin
Gam ve telaş sizlerden uzak olsun da
huzur bulasınız efendim
(Huzur’da olmadan huzur bulunmuyor)



PÜR TAKSîR ÜMİD-i DÂİ
www.umutrehberi. com
yeni umutrehberi. wordpress. com
www.mestmp3. com
www.uyaneygozlerim. com
www.askinileasiklar .com

Divan-ı Kebir den Seçmeler – Şefik Can – Cild 2

586. Meleklerin bile mahrem olamadıkları o cemal,

o güzellik, insanlara meyletmezse yeridir.

Fe'ilâtün, Fe'ilâtün, Fe'ilâtün, Fe'ilün

(c. III, 1251)



•Dudakları şekerin değerini düşürürse şaşmamalı, yüzü taze gülü beğenmezse haklıdır.



•Bütün âlem akıl padişahının kuludur, kölesidir. Fakat akıl padişahı da o güzele hizmet etmek için karsısında el pençe divan durursa yerindedir.



•Gece zencisine kılıç çeken güneş padişahı, onun varlığını korumakta siper olursa doğrudur.



•Meleklerin bile mahrem olamadıkları o güzellik, insanlara meyletmezse, insanları özlemezse yeridir.



•İnsan meleklerin yüksek iş ve güçlerini yapmaz. Yapmış olsa hepsinin uhdesinden gelmek gücündedir.



•Ben bu gibi sözleri sayıp dururken, gökten söyle bir ses duydum: "Bunlardan, bu sözlerden vazgeç ki yerine daha başka bir şey gelsin!"





Divan-ı Kebir den Seçmeler – Şefik Can – Cild 2

23 Kasım 2009 Pazartesi

Divan-ı Kebir'den Seçmeler-1

583. Kaybolan aşığı nerede aramalı?

Mefâ'îlün, Mefâ'îlün, Mefâ'îlün, Mefâ'îlün

(c. III, 1221)



• Eğer bir âşık kaybolursa onu sevgilinin yanında arayın! Eğer âşık bir şeyden ürker, saklanırsa, onu sevgilinin mahallesinde arayınız.



• Eğer bu canımın bülbülü ansızın bu bedenden uçup giderse, onu dikenlerden sormayınız, onu o gül bahçesinde arayınız.



• Eğer onun aşkının hastası bu meclisten kaybolursa, onu fettan güzelin nergis gözlerinde arayınız.



• Sarhoş gönül günün birinde o şişeyi taşa vurur parçalarsa, o zaman meyhaneye gidin, onu meyhaneciden arayın, sorun!



• Aklınızı başınıza alın, kaybolan âşığı şimşekler çaktıran, yıldırımlar yağdıran, aman vermeyen güneşin kucağında arayınız!



• Eğer bir hırsız duvara bir delik deler de âşığın varını yoğunu çalarsa; siz o hırsızı, o kurnaz sevgilinin misk gibi kokan simsiyah saçları arasında arayınız!



• Ben, o sevgilinin nerede olduğunu, gönül diyarında bir pîrden sordum. Pîr parmağı ile beni işaret ederek; "Onu sırlar içinde arayınız!" dedi.



• Ben o pîre dedim ki: "Allah'a yemin ederim ki, işaret ettiğiniz sırlar sizsiniz!" Pîr; "Evet" dedi, "İncilerle dolu deniz benim, onu engin denizlerde arayınız!"



• Müslümanlar! O ne güzel bir incidir ki, nûrları ile denizleri dolduruyor. Siz onu o nûrlarda arayınız!





Divan-ı Kebir den Seçmeler – Şefik Can – Cild 2
semazen@yahoogroups.com